Sonbaharın Tozları





      Sarı ışık. Gün ışığı gibi sarı… Henüz kızıllığa ulaşmamış bir akşamüzerine yakın, öğlen güneşi kadar da parlamayan, koyu sarı. Tepeden sarkan avizenin, içi tozdan siyahlaşmış metalik rengiyle kontrast yapan bir sarı. Avize, içindeki ampulle birlikte bir kilise çanına benziyor. Tavanın beyaz sıvası yer yer açılmış, içinden çimento grisi belirerek sayısız şekil oluşturmuş. Deniz dalgası, ayak izi, kocaman bir balina, sarı benekli bir tavşan, kısa saçlı bir kadın portresi… Bunların hepsini rutubet ve küf yontmuş, bir heykeltıraş gibi. Tavanın boyu üç metre civarında. Sağımda iki metre uzunluğunda, hızarla kesilmiş odun parçaları dizili. Zeytin, ceviz, servi, belki dut ve türünü bilmediğim başka ağaçlar… Önümdeki el yapımı sehpanın üzerinde, içilmiş sigaralarla dolu bir kap ve yarısı dolu çay kupaları bekliyor. 

       Burası serin, mevsim sonbahar. Burnumda talaş kokusu… Ölmüş, dallarından ayrılmış, paramparça olmuş ağaçların kokusu yine de ormanın derinliklerinde nefes alanlar kadar huzur veriyor. Buraya girince bir daha çıkmak istemiyor insan. Burun deliklerimden içeri giren ağaç tozu nedense bana ana rahmini hatırlatıyor. Yaşamın başlangıç anı ve o güvenli yerden çıkamayacak olma olasılığı, ölüm. Yaşamla ölüm arasındaki ince çizgiyi hissedip, ölümün nefesini ilk tanıdığımız yer ana rahmi olmalı. Ölümün yaşam kadar doğal ve gerçek olduğunun ilk hissedildiği yer. Oksijenle henüz tanışmamış, içi su dolu ciğerler. 

      Bir yaşa gelene kadar ölmekten korkmadığımı hatırlıyorum. O ince çizginin her iki tarafı da sıcak gelirdi bana. Neden sonra içime bir korku çöreklendi. Yapmak istediklerime ve geride kalanlara ne olacak, şu an ölürsem? Zaman ilerledikçe hayat ütopik sorumluluklar yüklüyor insanın omuzlarına. Yaşamak isteği bir canlılık özelliği. İnsanın yüreğine bilinçli bir şekilde gelmiyor. İnsanın kendinden başka kimin için yaşayacağına her zaman bilinç karar vermiyor. Bencil de olsak, zaman birilerinin yaşamla ölüm arasındaki bir aralığında kesişiyor. Oyundan çekilmek bir kararsa, rüzgardan aşınarak talaş olmak, bir canın soluğuna tutunup burun deliklerinden ciğerlerine uçmak, kaçınılmaz ölüme yürürken bir başka cana umut olmak da bir karar. Asıl soru kime ve ne zaman? 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

UNUTMAK BAHANESI

Frappe Bukiato

Deneme yazisi- Gunlugumsu