Kayıtlar

UNUTMAK BAHANESI

  UNUTMAK BAHANESI Yoruldum ogrenmekten , arastirmaktan calismaktan Bir kagida daha fazla yazmam gerek Icimden ciksin duygularim, rahatlasin ruhum Kanatlarindan bile kurtulsun Sifir yercekimi Simdiyi dunsuz yasamak icin dunu zincirlerinden ayirmak gerek Dunu dunyadan koparacak kilici yerden cekip almak icin, Nefes almayan biri gerek, Bu gezegene solumayan... Ne cok bekledik ama gelmeyecegi belli Bir keresinde ruhum sevmeyi unutmustu, Uyandim, terlemedim bile Oyle bir sonsuz bosluk, ama nasil da korkutucu, Bir baska seferinde de uyumayi unuttum Binlerce yildizin isigi icimde kaldi Bugun, Tam su an, burada, saniyenin milimetresinde Bir kare daha silinip giderken Bilinmeyene dogru O fotografta ne kadarim duruyor? Bir kum tanesine sarilmis ayak parmaklarim Ugurboceginin kanadina carpmis sac telim Ya heyecanlarim, Acik kapisina asmalar tirmanmis kalbim, Cocuklugum, gencligim, gelecegim… Sifir yercekimi…

Bana göre bir ülkenin asgari ihtiyaçları

Bana göre bir ülkenin asgari ihtiyaçları: Okumayı sevdiren öğretmenler  Bilimi su içer gibi okutan yazarlar İnsanları sevmeyi öğreten anne babalar Onlara destek olan psikologlar Başarıları kıskanmayan, birbirini yücelten arkadaşlar Sorulara yılmadan cevap veren,  Sorunları kimseyi yalnız ve desteksiz bırakmadan çözen, Birbirinin elini tutup yücelten koca bir toplum Zor zamandan geçen kim varsa beklemeden yardımına koşan Etrafını görmek için büyük felaketlere ihtiyaç duymayan, Olgun bir toplum Vermenin ve paylaşmanın nefes almak kadar doğal olduğunu Kalbine kazımış bir toplum  Acıları, başarıları, ihtiyaçları gören gözler, duyan kulaklar,  Kirletmeden anlatan yayıncılar Haksızlıklara vakit kaybetmeden cevap veren adalet  İnsanı insana anlatan, en derin duyguları paylaşan Yazarlar çizerler şairler müzisyenler Şu tuğlayı koymasam da olur, cebim her şeyden önemli demeyen Her meslekten işinin ehli insanlar Yine de olur ya insan hatasını denetleyen,  Dünyaları versen imzasını satın alamayaca

UMUDUM

  Elimi tut, çıkalım bu karanlıktan Senin dizin yara benim boğazım düğüm  Bir nehir su içelim  Çatlamış yollar da dudaklar da bizim  Gitmesek de görmesek de  O köyler… bizim  Üç kıtanın valsine ayak uydurma zamanı Takılıp düşmeyeceğiz bir daha asla,  Söz verdiysek sesimizi duyanlara Bu dans bizim Al kepçeyi gönül besleyelim Mutfağımız geniş,  Bin kitap daha getirelim  Dağlar kadar sorulara,  Sevgiyle sarılmamış bir tane çocuk kalmasın,  Tüm canlar, bizim  Elimi tut, çıkalım bu karanlıktan  Korkma,  Bir deniz kenarında ufka bakacağız  Ilık rüzgarın sesi kulağımızda,  Yorgunluğumuzu atacağız  Kalbimiz güneşten sıcak,  Sesimizi duyanlara sesleneceğiz:  Sözümüzü tuttuk,  Gelecek bizim

Düşünce Akışı

       Bazen ne dersek diyelim boşuna söylüyoruz. Yiyecek bulmakta zorluk çeken insana, evinde psikolojik veya fiziksel şiddet gören insana stresten uzaklaşınca sağlık şikayetlerin azalır diyoruz. Sorun  o kişinin kendisinde değil ki çözüm de o kişinin elinde olsun. Benim ruhum icin görmesi ve hissetmesi çok ağır olan bazı şeyleri koca koca toplumlar çok normalmiş gibi yaşıyorlar. Dünyanın her yerinde de durumun böyle olduğunu düşünüyorum artık ve bu bana çok garip geliyor. Bir ömrün tamamının ihtiyaçlar piramidinin en alt seviyesinde geçmesi , eğer toplumun veya türün tamamı aynı sorunla yüzleşmiyorsa, yoğun bir strese terkedilmek anlamına geliyor. Bu da başlı başına bir kronik hastalık kaynağı. Aynı anda aynı stresi herkes yaşıyor olduğunda hem stresin kendisi hem de stres kaynağını aşmaya ve yok etmeye yönelik savaş için bir görev paylaşımı olur, yük paylaşılır. Bir uzaylı istilası varsayımı gibi, ya da dışarıdan veya doğadan gelen,  insan türüne yönelik herhangi bir tehdit gibi

Deneme yazisi- Gunlugumsu

  Bazen aklıma bir şeyler geliyor. Belirli bir duygu ve o duygu üzerine yazmak istiyorum. O duyguyu oluşturan atmosfer olunca bir anda düşünceler akmaya başlıyor. Bazen de bilgisayar başına geçtiğimde yazmak istediğim o kadar çok konu ve o kadar çok cesitli duygu oluyor ki haydi oturup da yazayim deyince ilk aklima gelen şey, çok beklettiğim için artık geliş anındaki kavramları tamamen unutup zamanını kaçırdığım o özel duygu olmuyor. Bir şiir yazmak da aynı iş aslında. Tam geldiği zaman fırsat yaratmak lazım ama hayat işte. İstediğimiz zaman müsait olmuyoruz ki keşke olabilsek. Cunku belki de toplamda haftada birkaç saat ayirip bitirebileceğimiz, duzenli olarak içimizi boşaltabileceğimiz bir aktiviteyi sürekli erteleyip en sonunda içimize yigilmis onlarca düğümle basbasa kaliyoruz. Ya simdi ne yazacagim peki?  Yazma konularimi listeledim geçenlerde. İçinde kisa oykuler , denemeler, siirler vardi. Bir de insan psikolojisine girip soyle olmali böyle yapmaliyiz tarzında ic döküşler, ha

Frappe Bukiato

       Günaydın demek için geç bir saatte, salonun biraz ışık görebildiğim köşesindeyim. Güneş seven çiçekler gibi gerinip, doğrulup,  ışığı en rahat alabildiğim yere doğru uzatıyorum vücudumu. Burada ışık da duvarlar gibi beyaz. Güneş belki birkaç dakikalığına ortalama bir gitar sapı eninde süzülüp geçiveriyor kış günlerinde. Güneş batana kadar da sadece karşı apartmanın beyaz duvarlarından yansıyor. Oysa yazın bir çamaşır asmalık balkonda saatlerce durur, hamama çevirirdi evi.       Sinüzitim yaklaşık 6 aydır geçmedi. Zencefille başlayıp kekik çayıyla devam ettiğim, ardından reçeteye yazılan ağır antibiyotiği de bitirdiğim, en son olarak da burnuma her sabah tuzlu su çektiğim günlerin ardından bu küflenmese- de- nemli evde sinüzitin kurumayacağına karar verdim. Hafif hafif seyreden, baş ağrısı yapmayan bir cins bu. İnatçı ve kronik.  Burun alışıyor da pek cevap vermiyor diye uzun süre kullanılması önerilmeyen burun açıcı spreylerle idare edip kapattım sezonu. Bazı sabahlar tatile

El durusu - Amuda kalkmak

  Çocukken yapardık. Hem de hiç düşünmeden. Büyüyünce o cesaret nereye gitti? İçime sordum. Neden korkuyorsun? Bana: yanında biri olsa korkmazsın dedi. Başka? Dedim. Kollarının gücünü yeni yeni geri alıyorsun, belki zamanı gelmemiştir dedi. Deneyeyim mi? Dedim. İtiraz etmedi. Denedim. Önce heyecan geldi. Sonra korku. İkisini de yatıştırdım. ayaklarımı yerden kestikçe yükseldiler. Ben onları değil, cılız sesini duyurmaya çalışan çocukluk cesaretimi dinlemek istedim. Sesli sesli sordum kendime: nasıl yapıyordun? Nasıl korkmuyordun? Hırs mıydı cesaret miydi? Hayır dedi içim, hırs değil cesaret. peki o zaman dedim ve kollarımın gücüne bıraktım vücudumu. oldu. yine olur. Biz bunlarla doğmuştuk. Zamanla birbirimize kaybettirdik bu gücü. İçinizdeki çocuğun sesini dinleyin, siz de benim gibi.

Birlesmeyen Parcalar

      Her tarafı denizle çevrili, binlerce kilometrelik kıvrımlı bir yolda gidiyordu. Yolun rastgele yerlerinde, dağlardan yuvarlanmış taşlar gibi sağa sola saçılmış her renkten ve her boyuttan paketler vardı. Aralarından ortalama bir kedi boyunda, kırmızı, beşgen şekilli olanı seçip, içindeki yarı düzgün, yarı özensiz paketlenmiş eşyaları çıkardı. Hepsini çıkarması üç gün sürdü. Neyse ki yol kenarında konaklayabileceği sulak bir yer bulmuştu.        Yola devam edebilmek için tüm eşyalara en azından kalemin kağıtla, küpenin kulakla, pencerenin ışıkla ilişkisine bakar gibi bakması gerekiyordu. Ancak böyle gidebilirse eşyaları bir gün içinde düzgün bir şekilde yeniden paketleyip yolun kenarına koyabilirdi. Yolu çok uzundu. Bazen zifiri karanlıkta geri dönüp, düzgünce yerleştirdiği ve dünyasının neresinde olursa olsun görebileceği, ayırt edici, sihirli bir ışıkla etiketlediği paketi bulur, içinde neler olduğunu, neyin altta neyin üstte, sağ veya sol kenarda olduğunu içine hiç bakmadan hat

Çekmece

  Zamanım gelene kadar donmak isterdim. Bunun karşılığı yüzlerce yıllık uyku da olabilir, reenkarnasyon da. Bazen kendimi vidaları gevşemiş bir çekmece kulpu gibi hissediyorum. Öyle eklemlenememiş, öyle bağımsız.... Düşse işe yaramaz, kalsa çekip taşıyamaz. Çok hoyrat kullanılmış gibi. Ait olmayı çok ister ama buna gücü yetmez gibi. Keşke birisi vidaları tuttursa, çekmeceyi sağlamlaştırıp verniklese de işimi yapabilsem.

Müzigi Duymak

      Dinlediğiniz şarkılarda ön planda vokali duyarsınız. Ardından gitar gelir. Bas gitarı duyduğunuzun farkında bile olmazsınız ama alttan alta asıl omurgayı bas gitar verir. Aynı notanın bas gitarda ince sesten veya kalın sesten (yani farklı oktavdan) çalınması arasında müthiş bir lezzet farkı vardır. Aynı şekilde gitardaki sesle bas gitardaki ses aynı notadan oluşmayınca lezzet verir.      Şarkıların ortalarında arkadan keman, akordeon veya uzun ses efektli klavye siz farketmeden alttan alta başlar ve gittikçe sesi yükselir. İşte bu da sizin duygularınızı yükseltir. Yükseliş ve düşüşler bir okyanus dalgası gibidir bazen.      Eğer şarkının ortasında birden bire bütün enstrumanlar susarsa heyecan uyandırır, devamını beklersiniz. Devamı gelince harika bir tatmin doldurur içinizi, ritme daha çok kaptırırsınız kendinizi.     Bateride bazı kısımlarda gelen ataklar, yani zillerin ve tomların kullanıldığı hızlı geçişler şarkıyı monotonluktan uzaklaştırır ve şarkıya kendine özgü bir karakt

Herkes Gibi

  Yaşayan her şeyin, sevdiğim herkesin içindeki güzellikleri bu kadar renkli ve net görüyorken neden ve ne zaman kendimi unutmuşum? Neden kendi resimlerime bakarken hiçbirini beğenmemiş ve bir başka kadına bakar gibi görememişim kendimi? Fotoğraflarımda öyle ya da böyle şekilsiz çıkmamışım hiç, sadece gülümseyememişim, o kadar. Dudaklarımda nereden çıktığı belirsiz bir hüzün duraklamış. Sıkıca kapatmaya çalışmışım onları. Gülmekten utanmışım. Belki de içim gerçekten gülememiş senelerce. Aynalar bunun için var olmalı. Hiç sevmezdim yansımamı. Neden sevmemişim ki? Oramı buramı, kolumu bacağımı değil, gülmek isteyip gülememeyi sevmemişim. Kendimi öyle görmek istememişim. Güzel bir kadın gibi. Herkes gibi.